Aman Ağzınızın Tadı Tuzu Kaçmasın - Doğal Maya

Aman Ağzınızın Tadı Tuzu Kaçmasın

Aman Ağzınızın Tadı Tuzu Kaçmasın




Ürün Detay

Son yıllarda tansiyon ya da kalp damar hastalıklarından doktora başvuran herkes  “Tuzu azaltın “ tavsiyesi ile eve dönüyor. Tuzsuz diyetler, tuzsuz yiyecekler çok popüler ama çok zevksiz, çünkü yemeğe tadını veren tuz.

Tuz o kadar önemli ki çağlar boyunca tuza sahip olan zenginliğe sahipmiş. Keşifler çağında 1 kilo altın 1 kilo tuza eşitmiş. Eski yunanda esirler tuzla değiş tokuş edilir, değerleri belirlenirmiş. Hatta Latince tuz anlamına gelen “salarium” kelimesi, İngilizce maaş anlamına gelen “salary” kelimesinin kökeni. Çünkü Romalı askerler maaşlarını tuz olarak alırlarmış. Tuzun önemiyle ilgili tarihsel ve dinsel örnekleri çoğaltmak mümkün. Mesela Kuran-ı Kerim’e göre tuz kılıç ve ekmekle birlikte üzerine yemin edilen kutsal maddeler arasında. Hz. İsa havarilerine “Siz insanlığın tuzlarısınız” diyerek, nasıl tuz yiyecekleri saklar korursa onların da insanlığı koruyacağını belirtmek istemiştir. Gandi, Hindistan halkına “Kendi tuzunuzu kendiniz üretin” diyerek İngilizleri boykot çağrısı yapmış böylece tuz vergisinden para kazanmalarını engellemiştir.

Tuz, sadece yemeklerde ki damak tadı için değil, organizmamızın yaşamını sürdürebilmesi için de gerekli. Embriyo tuzlu amniyon sıvısı içinde gelişir. Kan plazması tuzludur. Hücreler arasında sıvı geçişi için ozmos gerekir. Tuz hücrelere besinin taşınmasında yardımcıdır. Beynin kaslara gönderdiği sinyaller tuzla iletilir. Kısacası oksijen gibi, su gibi tuz olmazsa da yaşayamayız. İshalde tuzlu ayran niye içirilir, çünkü hem tuz hem su kaybı vücudu bitirir.

Üstelik düşük tuz diyetlerinin çok ciddi sakıncaları da mevcuttur. 2010 yılında Harvard Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre, düşük tuz alanlarda daha fazla insülin direncinin geliştiği ortaya konmuştur. Tuz depresyonu önler, bu sebeple bazı insanlar tuza daha fazla düşkündürler. Tuz eksikliği başağrısı, iştahsızlık, dikkat eksikliği, uyku bozukluğu, ağız tadının bozulması, susuzluk hissi yapabilir.

New York’ta ki Albert Einstein Tıp Okulu’ndan Dr. Micheal Alderman aynı zamanda da Amerikan Yüksek Tansiyon Derneği Başkanıdır. Dr. Alderman az tuz tüketmek konusunda takıntılı kişilerin aslında tamamen yanlış yaptığını az tuz diyetlerinin insan sağlığını olumsuz etkilediğini belirtmiştir. Özellikle sıcak iklimlerde yaşayanların, çok terleyen, spor yapan ve çok su içenlerin asla çok az tuz tüketmemelerini isteyerek, önemli olanın hangi tuzun tüketileceğinin iyi bilinmesi olduğunu söylemiştir.

2006 yılında 78 milyon insan üzerinde 14 yıl boyunca yapılan çalışmada düşük tuz kullananlar arasında kalp damar hastalıklarından ölenlerin sayısının normal oranda tuz tüketenlerden daha fazla olduğu ortaya çıkmış. Bu arada erişkinler için normal tuz miktarı günlük 5-7 gr. arasındadır, belirtmeden geçmeyelim.

Elbette hepinizin aklına gelen soru benimde kafamı kurcaladı. Araştırmaya devam ettim. Neden doktorlar hemen tuzu azaltın diye tavsiyede bulunuyorlar. Bu konu aslında modern beslenme tarzıyla ilgili. Aslında tuzu azaltın derken tüm doktorlar bir parantez açmalı RAFİNE İŞLENMİŞ TUZU AZALTIN DOĞAL OLANI TÜKETİN diye açıklamada bulunmalılar.

Aslında konu rafine ve doğal tuz arasında.

 

DOĞAL TUZ İLE RAFİNE TUZ ARASINDAKİ FARKLAR

Rafine tuz genellikle tuzlalardan deniz veya göl fark etmez toplanarak, yüksek sıcaklıklarda kimyasallar kullanılıp, yenileri eklenerek temizlenen(!) tuzlar. %97,5 Sodyum Klorür geriye kalan kısmı ise nem alıcı kimyasallar E-530, E533, E550 ve en beteri Alüminyum Hidroksit. Vücuttaki biriken alüminyumun, Alzeimer, Parkinson gibi hastalıklar yaptığını artık sağır sultan bile duydu. Bu eklenen kimyasallarla tuzun nemlenip sertleşmesi engelleniyor, tuz da reklamlarda ki gibi akıyor akıyor akıyor. Üstelik 650 Derecede kurutulan bu tuzların molekül yapısı tamamen bozuluyor.  Bu tuzlar vücudunuz için yabancı. Atılmaya çalışılan, atılamayan kısmı ise birikip hastalıklara, böbrek safra kesesi taşlarına dönüşen korkunç zararlı maddeler.

Peki neden tuzlar rafine edilir.

1- Her şeyden önce üretilen tuzun sadece %4-4.5 oranı gıda da kullanılıyor, kalanı zaten endüstride kullanılmak için yapılıyor. Doğal tuz endüstride işe yaramıyor, bunun için saf NaCl gerekli.

2- Tuz rafine edilerek pis denizlerden ya da göllerden bile üretilebiliyor. Bizim Tuzlar Tuz Gölü’nden geliyor ve bilin bakalım koca Konya Şehri’nin kanalizasyonu üstelik arıtılmadan nereye akıyor. Tuzlasınlar da kokmasın.

3- Tuz, rafine olunca bembeyaz bir renk alıyor. Böyle olunca, tüketici daha temiz daha güvenli diyor. Daha çok tercih ediyor. Oysa ne aldığını bilmiyor.

4- Rafine ederek içindeki değerli diğer mineraller de toplanıyor. Endüstriye satılıyor. Kaymaklı ekmek kadayıfı.

5- Üstelik rafine ederek ömürsüz olan tuz, market raflarında sonsuza kadar kalabiliyor. Çok karlı elbette.

Buna karşılık, DOĞAL TUZ herhangi bir işleme başvurulmadan doğal tuz madenlerinden çıkartılan, ya da temiz denizlerden toplanarak sadece suyu uçurulan tuzlar. Doğal tuzların %84’ü sodyum klorür gerisi ise bize lazım olan çeşitli mineral ve elementler. Mesela bizim Çankırı Kaya Tuzumuzda 84 tane element var tıpkı insan vücudunda olduğu gibi. Bu elementler çok az miktarda olmasına karşın vücut için vazgeçilmez, çeşitli kaynak suları, maden suları ve doğal tuzlarda olan. Bu elementler o kadar önemli ki mesela lityum eksikliği insanda korkunç ruhsal bozukluklar, şiddete eğilim yapabiliyor.

 

Doğal Tuzlar arasında en meşhuru Himalaya Tuzu’dur. Bence bu bizim Çankırı Tuzu’na direk haksızlık. Biz Çankırı Tuzu’nu sadece turşu kurmak için kullanırken hemen hemen aynı özellikte ki Himalaya Tuzu Dünyaca ünlü. Çankırı Tuzu da Himalaya Tuzu gibi binlerce yıl önce kuruyan denizin toprak katmanları arasında kalan tuzu ve Hititler zamanından beri bilinen bir maden. Himalaya Tuzu da Pakistan’da ki Khewra Madeninden çıkarılıyor ve bu kadar bilinmesinde İngiliz İmparatorluğunun payı yadsınmamalı. Elbette paranız çoksa kullanabilirsiniz ama bilin ki bizim tuzların tarihi daha eski.

Bu kaya tuzlarının yanında bir de deniz tuzları mevcut. Çok bilineni Celtic Deniz Tuzu gibi. Deniz kirliliği artık tüm dünyayı tehdit etmekte olduğu için bu tuzları satın alırken dikkatli olmak lazım. Deniz tuzları da rafine edilerek satılabilmekte bir de üstüne üstelik daha pahalı. Bilinçli tüketici olmak zor zanaat.

 

RAFİNE TUZ ÖLDÜRÜR DOĞAL TUZ İYİLEŞTİRİR.

Rafine edilirken tuz 650 derecede kurutulur. Bu sırada molekül yapısı tamamen değişime uğrar. Bu haliyle toksiktir ve 1 gr. rafine tuzu temizlemek için vücudunuz 23 kat fazla su harcar. Yani rafine tuzlar vücudunuzu susuz bırakır.

İçindeki tüm mineral ve elementleri alınmış kimyasallarla bezenmiş tuz vücuda tamamen yabancılaşır. Vücut bu yabancı maddeyi derhal atmaya çalışır. Böbreklere aşırı baskı yapar. Rafine tuz ödem yapar ki biz kadınların kabusu selülitin başlıca kaynağıdır.

Atılamayan rafine tuz bu sefer tekrar kristalleşir ve eklemlerde kemiklerde birikmeye başlar. Romatizmal hastalıklara, guta sebep olur. Ayrıca safra kesesi ve böbrek taşlarına da neden olur.

Oysa doğal tuz doğru miktarlarda tüketilirse sağlık kaynağıdır. Yetişkinler için günlük 5- 7 gr. yeterlidir. Yalnız bu miktar sadece yemeklerinize koyduğunuz tuz değil günlük tüm alımınızdır. Spor yapan ve çok su içenler biraz daha fazla tuz kullanabilir.

Bu noktada DOĞAL BESLENME sorunu tekrar karşımıza çıkıyor. Bizim dikkat etmemiz gereken bir de paketlenmiş gıdalardan gelen tuzlar var. Üstelik bunlar çoğu zaman tuzlu dahi olmayabiliyor. Mono sodyum Glutomat gibi yani namı diğer Çin tuzu. Hazır gıdalarda bolca kullanılan tuz hem bu gıdaların kötü tadını kamufle etmek hem de raf ömürlerini uzatmak için bolca kullanılmakta, üstelik birde sudan ucuz.

Doğal Tuzlar ise sadece yemekler de değil yaşamımızın her alanında bize yardımcıdır. Çankırı Kaya Tuzunusadece turşu yaparken kullanmak kıt kaynakların israfından başka bir şey değildir. Yemeklerde, gıda malzemelerinin korunmasında, dezenfeksiyon ve temizlikte rahatça kullanabilirsiniz.

 

Thomas Edison yıllar önce “Geleceğin doktorları insanlara ilaç yazmayacak, onlar bireysel olarak hastalarını ele alarak yaşam tarzlarında ve diyetlerinde değişiklikler yaparak, hastalıkları önleyecek veya tedavi edecekler” demiş ve bir kez daha ününü hak etmiştir. Henüz biz bu aşamaya gelemedik ama olsun eninde sonunda olacak. Yeter ki biz tüketiciler bilinçlenelim ve bizim için iyi olanı talep edelim.